Yılların merakı CAMALTI SANATI…
Yıllardır cam altı çalışmak istedim ancak bu işin ustasına
ulaşmak mümkün olmadı. Belki de araştırmamı iyi yapamamıştım. Sonuç olarak iyi
ve akılcı bir araştırma ile bu işin ustasının Mardin de olduğunu öğrendim.
Hemen Kültür Turizm müdürüne telefon açtım ve bana iyi bir usta önermelerini
rica ettim.
Kültürel Miras taşıyıcısı Tacettin Toparlı Ustayı tavsiye
etti. Durur muyum? Hemen Google dan Ustayla ilgili bilgileri buldum ve
hemen ustayı aradım. Cam altı sanatını
öğrenmek istediğimi söyledim. Epey konuştuk. İsterseniz buraya kadar yorulmayın
ben Ankara’ya geleceğim dedi. Ben de , “ sizce bir mahsuru yoksa gelmek ve o
ortamı yaşamak istiyorum dedim.” Sağ olsun kalacak otelimi ayarladı. Ben hemen
uçak biletimi aldım. Gel gör ki, geceleri uyku tutmuyor, kalbim küt küt atıyor.
Derken 23 Aralık 16 Mardin’e ulaştım. Otele yerleştim. Ustayı aradım. Siz hazır
olunca ben sizi alırım dedi. 15 dakikaya hazır olurum dedim. 15 dakika sonra
otelin kapısındaydı Usta. Sanki tanıdığım biri gibi geldi bana. Hemen otelin
yan sokağından dar bir sokaktan inmeye başladık. İndik sola döndük sağa döndük
bir daha gittik. Çok uzun gibi geldi o yol bana. Merdivenlerde karlar erimemiş
zar zor iniyorum. Meğer o yol otele çok yakınmış. İlk gidişimde çok uzak
gelmişti. Evine uğradık. Çarşıdaki atölyesine gittik. Bakırcılar, küçük giysi
dükkanları ve fırın… dayanamadım fırından kurutulmuş ekmek dilimleri vardı
ondan aldım. Ustanın dükkanını izlerken bir genç kız geldi. Roza… esmer çok
güzel değil ama çok akıllı sevecen bir kız. Usta yardımcım diye tanıttı.
Bakırdan ayran sürahisi yapıyorlardı. Sipariş fazla olunca Roza’yı yardımcı
olarak almış. Antropoloji son sınıf öğrencisi. Roza hemen sürahilerin
kenarlarındaki mavi boncukları karga burunla takmaya başladı. Bu arada bir adam
geldi nasılsın? diye ustaya… Ustada hal hatır sordu. İkisi de elinde sigarası
sohbet ederken, usta; yeni şiir yok mu? Dedi. Adam yok deyince “vardır vardır
hadi oku bakalım” diye ısrar etti usta. Adam hemen bir şiir okumaya başladı.
Dinlemek istiyorum, sesini kaydetmek istiyorum yapamadım. Çünkü adam çok sessiz
söyledi. Biz duymayalım diye herhalde. Azda olsa duydum. Sevdiğine sen dağları
aşsan da ben senin peşindeyim diyordu. Kimi bu kadar sevmişti, bu nasıl bir
sevgiydi… Kıskandım vallahi. Hemen de sigarasını tütüre tüttüre çıktı gitti.
Usta oğluna haber
vermiş olacak ki oğlu geldi. Burak… anladım ki ustanın mahlas adı ola Ebuburak
oğlundan geliyordu. Bir tek çocuğu var ustanın. O da Camaltı ustası. Müzede
çocuklara masallar anlatıyor camaltı öğretiyor. Ben Burak la beraber hocanın
atölyesine gittim. Yine dar sokaklar… ve atölyedeyiz.
Aradığınızı bulamayacağınız kadar dağınık bir atölye.
Boyalar her yerde, yerlerde çizilmiş şahmeran eskizleri, masal kitapları, cd
ler… Burak bana nasıl yapmam gerektiğini gösterdi ve gitti. Hemen usta yetişti
o da bilgi verdi derken öyle bir kaptırmışım ki kendimi şahmeranı çizmişim bile…
Bu arada çalışırken ustamın eşi Ceylan, gelini Şeyma
geldi. Şeyma 6 aylık hamile Suriyeli. 5 yıl önce savaş başlamadan gelmişler
Türkiye’ye. Ustaların komşusu olmuşlar. Kızını hiç sokağa çıkarmıyormuş kimselere
göstermiyormuş annesi. İki anne çok samimiymiş ama Şeyma hiç görünmüyormuş. Bir
gün nasıl olduysa Burak kapı arasından görmüş Şeyma’ı. Anne bana bu kızı
isteyelim demiş. Ve çok güzel bir çift olmuşlar. Şeyma Arapça konuşuyor.
Anlaşacak kadar da Türkçe öğrenmiş. Üç gün ben çalıştım, Ceylan, Şeyma kah
sohbete kah kahve yapıp birlikte içmeye geldiler.
Akşam 18.00 deyince eve yemeğe geçiyorduk. Ceylanın
yemekleri çok güzeldi. İlk gün akşam yassı Oruk yapmıştı. Son akşamda Patatesli
çiğ köfte yapmıştı. Yere örtü açıyorlar birkaç tabağa yemek konuyor eski usul
ortadan yeniyor. Bir araya gelince Arapça konuşuyorlar. Ben böyle mutluluk
görmedim. Yemek biter bitmez, usta salonda uzun koltuk var ona uzanıp 20 dakika
kadar kestiriyor. O kadar içten ki bu davranış beni de kendilerinden kabul
etmedir diye düşündüm.
Usta kalkınca kahvelerimizi içiyoruz ben işimin başına
geçiyorum. Zaten atölyede kapıdan çıkar çıkmaz solda aşağıdaki kapı. Zaten
kapısı hiç kilitlenmiyor. Ben çalışırken usta bir yokluyor derken üçüncü günün
sonuna geldim. Mardin de nereleri gezdim diye sorar gibisiniz. Maalesef hava
çok sisli ve yağışlıydı ayrıca çalışıyordum. Bir daha bu imkanı nerede
bulabilirdim. Aaa unuttum. Biz ustayla atölyedeyken Roza işini bitirmiş geldi.
O da meraklı etrafı kolaçan ederken Bendir buldu. Ben çalıyorum usta dinler
misin? Çalayım dedi. O kadar güzel çaldı ve peşine Kürtçe bir türkü söyledi ki
bulunduğum ortama büyülenmemek elde değildi. Akşam yemeğinde o akşam Roza’da
vardı. Ceylan da Şeyma’ da Roza’yı çok seviyorlar. Yemekten sonra Roza beni
otele bırakacaktı. İsterseniz bir cafeye gidelim bir kahve içireyim size dedi.
Ben de kaçırmadım. Taş bina cafe ye
dönüştürülmüş. Tam benlik bir ortamdı. Roza arkadaşlarıyla tanıştırdı. Bir
tanesi Ahmet diğer ikisinin adını hatırlayamıyorum bir kız bir erkek. Ahmet
Rozanın sevgilisi daha 20 gün olmuş çıkmaya başlayalı. Diğer çiftinde 2 gün
olmuş ilişkisi başlayalı. Roza aslen Mardinli, Ahmet ve diğer arkadaşları
Şırnaklı… Çok yakışıklı ve güzel insanlardı. Ahmet öyle aşıktı ki gözlerinden
anlayabiliyordum Rozaya olan aşkını. Tiyatro yapmak hatta Rozayla yurt dışına
gidip orada eğitim almak istiyorum diyordu o akşam Ahmet. İnşallah yolları açık
olur…
Üçüncü günün akşamı akşam 23.30 da patatesli köfte, turşu,
çay Şeyma’nın yaptığı Etimekli Pastadan yedik güldük konuştuk veda vakti geldi…
Helalleştim Burak sokağın başında durdu ben otele girene kadar. El salladım ve
Mardin maceram sabahleyin oteldekilerle de vedalaşarak bitti.
Usta yaptığım şahmeranımı paket etti. Bir tane ahşap oyma
çerçeveye koyduk. İlk çalışma olmasına rağmen iyi bir çalışma olduğunu söyledi.
Mutlu oldum doğrusu. Ustam sayesinde yeni bir başlangıç yapmış oldum. Haydi
hayırlısı…
Yüreğine, ellerine sağlık ustam...Ömrün bol olsun.